*Bu yazı YED-İ DOST Derneğinin Afrin Zeytin Dalı Harekatında görev yapan Askerlere Moral ziyareti üzerine Tuana Ajans/Organizasyon yetkilisi Fethullah Badem tarafından kaleme alınmıştır.
Afrin’de kahramanca çarpışan mehmetçiklerimize moral desteği vermek üzere bir grup dostla çıkmıştık yola…
Bir gezi edası, bir dost buluşması heyecanıyla çıktığımız yolculukta ilk durağımız belediye başkanı, kaymakam vb. bölgedeki yerel yöneticilerimizdi. Yöneticilerimizdeki kararlılık, kendinden emin ve mücahitçe duruş medyadan gördüğümüz hamasetin çok üzerindeydi. Düşünün düşman dibinizde,top sesleri, çatışma sesleri kulağınızdan gitmiyor,her an serseri kurşunlar üzerinizde patlayabilir,ama en ufak bir tereddüt, en küçük bir endişe yok yüreklerinizde…
İlerliyoruz,
Az ötemizde çatışmalar devam ediyor belki, ama eşsiz bir güven duygusu sarıyor yürekleri…
Kalplerde endişeden eser yok.. Yedi düvel olsun isterse karşınızdaki umurunuzun haricinde bir edayla…
Haklı mücaledenin, mücahedesiyle, asil müdafanın müdafilerine doğru ilerliyoruz…
Ve Mehmetçiklerimiz… Anadolu’nun ana kuzuları, kardeşlerimiz evlatlarımız… Boylarına bakmaya kıyamadıklarımız… Hayatlarının en güzel anlarını bizlere feda eden yiğitlerimiz… Sıcak ve rahat yuvamızda huzurlu yaşayalım diye
yağmurun, çamurun, soğuğun, tam manasıyla içinde, kış şartlarının göbeğinde, rahatı unutmuş, ‘beklemeyin bizi’ diyen adanmış korkusuzlarımız…
O Mehmetçik ki, Afrin’e gönüllü kim gitmek ister dendiğinde, hepsi birden gönüllü olan ve gidecek olanların kurra ile belirlenmek zorunda kalındığı Mehmetçik..
Derken bir komutan geliyor kampa o an cepheden.. Yüreği aldırış etmese de, kış şartlarına, arazi koşullarına dayanamamış bedeni belli, öksürüyor ciğerleri sökülürcesine, sesi kısılmış ve yaralı…
Çadırda tedavisini yeniletiyor… ve devam ediyor kaldığı yerden…
Soruyoruz komutanım varmı bir eksiğiniz, yapabileceğimiz bir şey varmı diye… Devletimiz ve milletimiz varolsun, duadan başka bir isteğimiz yok diyor…
Askerinden komutanına gördüğümüz bu kararlılık karşısında bir kez daha umudumuz tazeleniyor geleceğe dair…
Ve ÖSO mücahitleri, savaşın ve kargaşanın ortasında kalmış, şereflice, onurluca topraklarını savunan ümmetin garip bir avuç mücahidi… Aralarında henüz 17 sinde 18 inde gencecik bedenlerde var…
Kimi ailesini kaybetmiş,
kimi hasret yuvasına, yurduna,
kiminin kalmamış beklentisi dünya namına
kiminin düğünü var 3-5 güne…
Vuslat nasip olacak mı belli değil, sevdiklerine…
Haklı mücadeleleri ve mücahedeleri, Kur’an’ın izinden ayrılmasın temennileriyle, Kur’an hediye ederek ayrılıyoruz kamplardan..
Ana kuzularını, ardımızda bırakarak…
Şehre geldiğimizde, bir şehit evine misafir oluyoruz. Henüz 17 sinde gencecik bir liseli kızımız.. Yolunu kaybetmiş bir roket vuruyor onu uykusunda bir sabah vakti… Yas, evin duvarlarına sinmiş… Henüz 15 gün ancak olmuş, acılar taze..
Ama babadaki ve ailedeki metanet, sağduyu,
ne kadar büyük, ne kadar aziz bir milletin evladı
olduğumuzu bir kez daha seriyor gözler önüne ayan beyan…
O millet ki tarihte dünden bugüne 32 beylik, 38 devlet,
15 imparatorluk, 34 hanlık, 4 atabeylik, 10 cumhuriyet kuran,
çıkardığınızda tarih ilminin ortadan kalkacağı,
köklü bir devlet geleneği ve tecrübesi olan,
hakim olduğu çağlarda dünyaya adalet dağıtan, aman dileyene el kaldırmayan, kimlik sormadan, her mazluma kucak açan
insanlığın ‘beklenen’i, ‘Vefalı Türk geldi yine’ dediği necip millet…
Afrin’e girmek mi iyi, girmemek mi diye tartışırken, siyasetiyle uğraşırken, Orda bir daha anladık ki düşman silah yığıp, kapımıza dayanmış ve eğer girmeseydik, fütursuzluklarının tahammül sınırlarımızı çoktan doldurduğu anlara şahit olacaktık belkide…
Uzun lafın hasılı, işin edebiyatını yapmak kolay elbette…
Lakin bize, bu yolculukta, neyi gördünüz derseniz;
Gençliğinden, hayallerinden, rahatlarından, hayatlarından geçenleri gördük…
Askeri, komutanı, halkı, başkanı idarecisiyle, milletimizdeki korkusuzluğu gördük…
Acıyı yaşayanları, ama ona rağmen metanetiyle dimdik ayakta duranları tanıdık…
Destek olmak için çıktığımız ‘yolculuğa’ asıl bizlerin ihtiyacı olduğunun
farkına vardık…
Özümüze yaptığımız bu yolculuktan dönerken, şu dualar dökülüyordu yüreklerimizden…
Ey zamanın, mekanın herşeyin maliki yüce Allah’ım
Sen ki mazluma sahip çıkmak için bizi memur kıldın, bizi şereflendirdin
Sana şirk koşan bu zalimler topluluğuna karşı,
senin ismini yüceltmek için canlarını ortaya koyan bu millete, bu orduya muzafferiyetleri de sen nasip et…
Biliyorsun ki
Ekonomi, silah, müttefik, hiç bir şeyimizi düşünmeden çıktığımız bu seferde, senden başka ne sahibimiz, ne destekçimiz, ne gücümüz var…
Tarihte sayıca ve silahça üstün olmadığımız, sadece yüreğimizle, imanımızla çıktığımız yüzlerce seferde nasip ettiğin zaferler gibi, yine muzafferiyetler nasip et…
Allahım, şu bir avuç Müslüman ölürse yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz” diye el açan peygamberin gibi el açıyoruz sana…
Bu millet, belki gaflet, belki rehavet, belki atalet içinde olabilir,
ama kötü bir millet olmadı Allah’ım
zalim bir millet olmadı Allah’ım..
Gafletimizi önümüze perde kılıp,
Bizi içerdeki hainlere, dışardaki zalimlere karşı rüsvay etme Allah’ım…
Amin, amin, amin…
(Fethullah Badem 22.02.2018)