Bugün bir hikâye anlatayım size. Ve bu hikâyeden bir hisse almaya çalışalım.
Hikâye budur ya, ülkenin birisinde üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan birisi din adamı, biri hâkim, biri de fizikçidir. Şehrin meydanında giyotin kurulur, mahkumlar idam edilmek için getirilir ve halk meydanda toplanır.
İlk olarak din adamının başını giyotinin altına yerleştirirler ve son sözünü sorarlar. Der ki: “Ömrüm yaratıcıya dua etmekle geçti, o beni kurtaracaktır. Ve Allah… Allah… Allah” diye seslenir. Cellat giyotini indirir ama giyotin boynuna birkaç santim kala durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır. Allah sözünü söylemiş ve din adamını korumuştur, serbest bırakın!
Din adamı böylece ölümden kurtulmuş olur.
Hâkime de aynı tarifeyi uygularlar ve son sözünü sorarlar. Hâkim “ben din adamı gibi Allah’a inanmıyorum ama adalete güveniyorum, diyerek Adalet… Adalet… Adalet”… diye seslenir.
Giyotin hâkimin boynuna birkaç santim kala durunca halk tekrar şaşırır ve Adalet sözünü söyledi, onu da serbest bırakın diyerek bağırırlar. Böylece hâkim de canını kurtarmış olur.
Sıra üçüncü mahkûm olan fizikçiye gelir. Son sözünü söyle demeleri üzerine Fizikçi: “Ben ne Allah’a inanan bir din adamıyım, ne de adalete güvenen bir hâkim. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.”
Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar.
Hikâye bitti… Bu kıssadan ne hisse alalım?
Diyebilir miyiz ki; Toplumdaki “düğümler” ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir! Ve gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır.
Evet sevgili dostlar, insanı değerli kılan eylemleridir. Ancak değerli eylemlerin her zaman bir bedeli vardır. O yüzden biraz da mizahi olarak deriz ki: “VEFA sadece İstanbul’ da bir semt adı değildir!” Biz dediğimiz toplumumuz için bedel ödemiş insanların kıymetini bilmek adına “sahtesini piyasada tuttuğunuz hiçbir şeyin gerçeğine yer açamazsınız” cümlesi ne kadar da anlamlıdır.
Hepimiz kendi toplumsal yaşam içerisindeki rolümüzü oynuyoruz. Hangi durumlarda hangimizin rolünü nasıl oynayacağı kültürümüzle alakalıdır. Kültür iletişimi belirler. İletişim olmadan toplumsal yaşamı düzenleyemez, anlamlarımızı aktaramayız.
İnsanların toplumsal yapının ürettiği anlamlara göre eylemlerini biçimlendirdiğini biliyoruz. Ancak, kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insanın da en kötü insan olduğunu bilip, ahde vefayı hayatımızdan çıkartmamalıyız. Kendisini toplumun sorunları ve düğümleri için feda eden insanlarla yaptığımız toplumsal sözleşmeyi unutmamalıyız. Eğer bir toplumda adalet, iyi ve huzurun geçerli olması isteniyorsa, hikâye örneğinde olduğu üzere hayatını ortak mutluluğumuz için harcayanlara biraz da olsa VEFA… Lütfen!
Afetsiz günler dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA