Bilindiği üzere 17 Ağustos 1999 tarihinde, Gölcük merkezli 7.4 Mw büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Şiddeti 10’ un üzerindeki bu deprem ülkemizde şok etkisi yaparken, afet ve zararlarının farkına varmamız açısından bir milat oldu. Örneğin arama kurtarma faaliyetlerindeki yetersizlikler için arama kurtarma birimlerini çoğalttık. Binaların çürük ve kaçak olması zararları arttıran en büyük etkendi, kentsel dönüşüm başlattık. Ve kimin nerde, nasıl, ne şekilde hareket edeceğiyle alakalı hazırlığımız, yani planımız yoktu, TAMP’ ı yaptık.
20 Aralık 2013 ve 4 Şubat 2022 tarihli resmî gazetede çıkarak yürürlüğe giren bu planda Deprem, salgın hastalıklar, su baskını, orman yangını, biyolojik afetler ve kuraklık gibi olayların meydana gelmesi halinde, planda görev verilen çalışma grupları ve bu grupların organizasyonu belirlenmişti. Yani kimin nerde, nasıl ve ne şekilde hareket edeceği tespitle, görev tanımları yapılarak ilgili bakanlıklar, resmi kurum ve kuruluşlar ile özel sektör paydaşları yetkilendirilip, sorumlu kılınmıştı.
TAMP’ın detayına girmeden, meydana gelecek bir afetten, örneğin depremden sonra; sanayi tesislerinde ve yerleşim alanlarında yangınların çıkabileceği, patlamaların, Kimyasal ve petrol kaynaklı sızıntıların olabileceği, gaz kaçağı, baraj patlaması gibi ikincil afetler nedeniyle ulaşımın aksayacağı, tahliye ve barınma problemlerinin gelişebileceği, asayişe müessir bütün fiillerin meydana gelebileceği gibi olayların öngörüldüğünü söyleyebiliriz. Zira Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra meydana gelen bütün olayların bu planda düşünülmüş ve belirlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu planın bu kadar kapsamlı hazırlanmış olmasına rağmen neden sahada uygulanmadığı ya da uygulanamadığı her kesimce dillendirilip, konuşulmuştur.
Yakın tarihimizde Marmara depreminden sonraki en büyük yıkım olan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinde 53.597 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 107.213 vatandaşımız yaralanmış ve yıkılan bina sayısı ise 39.000 olmuştur. (Özmen, B. ve Varol, N., (2024). 30 Ekim 2020 İzmir ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Teknik ve Yönetsel Karşılaştırması. Afet ve Risk Dergisi, 7(1), 319-328.) Bu kadar büyük maddi ve manevi kayıpları olan bir ülke olarak direnç arttırıcı, zarar azaltıcı faaliyetleri çoğaltmak, öncesi, sırası ve sonrasında koordinasyon ve organizasyonu sağlayarak afeti yönetmek tek çaremiz gibi gözükmektedir. Bu nedenle planlamayı önemsememiz ve hayata geçirmemiz hayati bir durum olarak gerçekliğini test ettiriyor. TAMP önemli bir plandır ve ancak güçlü bir irade ile hayatımıza nüfus edebilecektir.
İşte bu nedenle 2009 yılında üç genel müdürlük kapatılarak 5902 sayılı yasayla kurulan AFAD Başkanlığı bu planın koordinasyon makamı olmuştur. Kahramanmaraş merkezli depremlerde uygulamaya geçirilmeden kâğıt üzerinde kalan TAMP Planına göre, afet ve acil durumlarda can ve mal kurtarmak, güvenlik, sağlık, mal ve çevre koruma, iaşe, barınma, sosyal ve psikolojik destek hizmetlerinin verilmesini koordine etmek AFAD’ tayken, birçok bakanlık ve sivil toplum kuruluşu da görevlendirilmiş, yetkilendirilmiştir. Maalesef hiçbir makamın bu depremde koordine olamadığı, organize hareket edemediği ve dolayısıyla yetersiz kaldığı tecrübe edilmiştir. Afet öncesi hazırlığın olmadığını biliyoruz ama afet sırasındaki ve sonrasındaki olaylara bir göz atalım isterseniz.
Öncelikle müdahalede geç kalınmasının ana nedeni olarak enkazın çok fazla olması ile yeterli ekiple donanımın olmaması gerçeği öne çıkmaktadır. Ayrıca olay anında ve sonrasındaki kötü hava şartları her alandaki hizmeti büyük ölçüde aksatmıştır. Ancak S4 seviyesindeki bu olayda herhangi bir talimat beklemeden tüm ilgili kuruluşların harekete geçmesi ve faaliyetlerine başlaması gerekiyordu. Zira ulusal düzeydeki bu afeti yönetmesi gereken Afet ve Acil Durum Kurulunun yokluğu hissedilmiş, otorite boşluğu oluşmuştur. Yani mevzuatta var olan kurum ve kuruluşların sahayla organik bir bağının olmadığı, fiziki olarak aktif bulunmadığı görülmüş, kaydedilmiştir. Taktik bir plan olan TAMP’ın illerdeki izdüşümü olan İl Eylem Planlarının hiçbirinin hayata geçmediği, uygulanamadığı veya afet illerinde bu planların ortaya çıkmadığı düşündürücü bir durumdur. Kaldı ki il AFAD Müdürlüklerinin birinci görevi, ilin afet riskini belirlemektir.
İRAP denilen İl Risk Azaltma Planı çerçevesinde zarar azaltma çalışmalarını ilde hayata geçirmektir. Seviye 3 (S3) ve Seviye 4 (S4) düzeyindeki afetlerde, planda da belirtildiği üzere müdahaleyi mülki idare amirleri yönetecektir. Bölgede görevlendirilen mülki idare amirlerinin eylem planlarını uygulamadığı veya uygulayamadığı görülmüştür. Planda eksik olan hususlardan bir tanesi de yerel idarelerin arama-kurtarma, altyapı ve barınma konularına hiç bulaştırılmamış olmasıdır. Oysa şehrin sahibi yerel idaredir ve vatandaşla ilk temas yerel idarelerce sağlanmalıdır. Afetin yönetilmesi açısından yerel idarelerin misafir gibi davranmaları, her sorunu merkezi yönetime bırakmış olmaları kabul edilebilir bir durum değildir. Örneğin, itfaiye birimlerinin yangına müdahale etmek dışında bir kurtarma faaliyetinde bulunmamaları, geçici barınma alanlarının oluşturulmasına fen işleri müdürlüklerinin müdahil edilmemeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Ayrıca, meydana gelen bir afetten sonra en önemli husus haberleşmedir. Haber alamadığınız bölgeyle ilgili hiçbir tasarrufta bulunamazsınız. Dolayısıyla haberleşme özel GSM şirketlerine bırakılamayacak kadar önemli bir durumdur.
Bu planda TRT ve TÜRKSAT neden destek çözüm ortağı olarak belirlenmemiştir? Ayrıca 112 Acil Çağrı Merkezlerinin işleyişine ilişkin kamuoyunda yeterli bilginin olmadığı, 112’ yi vatandaşın tam olarak tanımadığı görülmektedir. Sivil Toplum Kuruluşları olarak kimlerin belirlendiği planda ayrıca yazılmamıştır. Hangi STK ve ne yapacak? Bu belirsizlik keyfiyete ve afet anında bile siyasi tercihlere, ayrımcılığa sebep olacak durumları barındırmaktadır. Burada tekrar etmekte fayda görüyorum ki afet ve acil durumlar siyaset üstü zamanların yaşandığı alan ve anlardır. Toplumda kargaşayı önlemek, ayrışmaya sebep olmayacak politik duruşa ve eyleme karşı planın net ve açık olması elzemdir. Vatandaşlar arasında taraftar-ötekileştirme algısının oluşmaması ile anarşik durumların yaşanmaması için devletin her türlü iş, eylem ve tutumu eşit, adil ve hakkaniyet ölçülerinde cereyan etmelidir. Ve plan bunun bir göstergesidir.
TAMP planında destek il grupları belirlenmiştir. Ancak Kahramanmaraş depremi göstermiştir ki yakın iller birbirine destek il kapsamında değerlendirilmemelidir. Ayrıca deprem afetinin nerede olacağı, fay hatlarının devamındaki illerin birbirine destek il olarak belirlenmemesi gerçeği ortaya çıkmıştır. SONUÇ Türk toplumu afet temelsiz güvenlik kültürsüz yaşayan bir toplumdur. Bu cümle belki de birçoğumuzun hoşuna gitmeyecektir. Ancak yaşadığımız afetler bu durumun sürekli resmini çekmektedir. Biz plan sevmeyen bir toplumuz. Evimizde, iş yerimizde, okulumuzda, site ve sokağımızda plan yapmıyor, planlı yaşamıyoruz. Örneğin, plan kapsamında aralıklı tatbikat yapılması istenirken birçok ilde vatandaşın bu planlardan ve bu planın gereği olarak yapması gereken eylem, tutum ve davranışlardan haberi olmamaktadır. Yapıldığı iddia edilen afet planlarının vatandaşla organik bir bağının olmadığı, vatandaşın hayatında TATBİKAT dediğimiz kavramın karşılığının bulunmadığı gözlenmiştir. Tozlu raflarda denetleneceği ve güncelleneceği günü bekleyen ölü planların, vatandaşın hayatında bir fonksiyonunun olmaması afet durumlarında ne kadar aciz kaldığımızın belgesi olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Kamu yönetiminin vatandaşın gündeminde olmayan bir konuyu önemsemediği, vatandaşın anlık yaşamına yönelik politikalar ürettiği, geleceği, gelecekte olacak afet ve acil durumları planlasa dahi hayata geçirme adına samimi olmadığı, planlı hareket etmediği anlaşılmaktadır. Gerek merkezi gerekse de yerel yönetimlerin, günlük politika refleksiyle hareketine vatandaşın tepki göstermediği de ayrıca bir realite olarak gözükmektedir. Çünkü vatandaşın gündeminde olmayan bir konu siyasetçinin de gündeminde olmayacaktır. Kötü dediğimiz plan dahi plansızlıktan iyidir. Ancak yapılan planların toplumun genelini kapsaması, uygulanabilir olması, tatbikatlarla alana yayılması ve içselleştirilip benimsenmesi gerekmektedir. Aksi durum kuru emek, boşa geçmiş zaman demektir. Bu planları anlatacak, topluma yansıtacak ve icra edecek ehliyet ve liyakat sahibi görevlilerin kamusal alanda çoğalması arzusu ve afetsiz günler dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA