Savaş…İnsan kaynaklı afetlerin en büyüğüdür.
Peki neden insanlık tarihi savaşlarla doludur?
İlk var olduğu günden beri insanoğlu; doğa olaylarından,tehlikeli vahşi hayvanlardan,düşman saldırılarından korunabilmek ve hayatını devam ettirebilmek için korunma kültürü edinmiş ve bu yaşama biçimini hayatının bir parçası olarak benimsemiştir.Bu kültür insanlar çoğalıp, birlikte yaşama gereği ve isteği gelişip, örgütlü toplumların oluşumundan sonra düzenli askeri birliklere yani ordulara dönüşmüştür.
İnsanlar ve toplumlar arasındaki çatışmaların tarihi incelendiğinde savaşın ilk insanların ortaya çıkışı ile başladığı ve en ilkel koşullardan günümüzün en modern imkânlarına kadar her türlü vasıtayı kullanarak geliştiği ve asla son bulmadığı ve bulmayacağı bilinmektedir.
Toplumların zaman içerisinde istek ve ihtiyaçları artmış, dolayısıyla kişiler ve toplumlar arasındaki anlaşmazlıklar ortaya çıkmış, bunların çözümü için de çoğu kez savaşlara başvurulmuştur.
Savaşlar, insanların kendi kendilerine yol açtıkları en büyük felaketlerden biridir. Daima çok büyük acılara, sıkıntılara ve zararlara sebep olmasına ve tüm insanların bunu bilmesine rağmen maalesef savaşlar devam etmektedir.
Norveç İlimler Akademisince yapılan bir araştırmaya göre;
İnsanlar M.Ö. 3600 yılından bu yana 14 bin defadan fazla savaşmışlardır. Bu savaşlarda 4 milyara yakın insan hayatını kaybetmiştir.
Yine bu savaşlardaki maddi zarar; dünyayı ekvator üzerinde çevreleyen 10 m. yüksekliğinde, 156 m. genişliğinde altın madeninden yapılacak bir duvarın maddi değerine eşittir. Bu dönem boyunca, dünyamız, sadece 292 yıl sulh ve sükûn içinde yaşamını sürdürmüştür.
Savaşı kazanabilmek için; önceleri üstünlüklerini kişisel güçleriyle sağlayan insanlar, daha sonraları zeka ve becerilerini de kullanarak savaş araç ve gereçlerini devamlı geliştirmişlerdir. Bu gelişme dünya devletlerini adeta bir silahlanma yarışına götürmüştür.
M.Ö. 650 yılından beri milletler, 1650 defa silahlanma yarışı yapmışlar, bu yarışlardan sadece 16’sı savaşsız sona ermiştir.
- yüzyılın başından bu yana milletler arasında yapılan silahlanma yarışı, dünyamızı bir barut fıçısı haline getirmiştir. Bunun sonucunda, insanlar, I. ve II. DÜNYA SAVAŞLARI ile yüz yüze gelmişlerdir.
Bizim de tarafı olarak savaştığımız ve dört yıl süren (1914-1918) Birinci Dünya Savaşında 9,5 Milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Velhasıl İnsanların kendi elleriyle oluşturdukları toplumsal bir afet olan savaş, insanlık tarihi kadar eskidir. Nedenlerine baktığımızda ise,
– Daha zengin olma, büyük toprak edinme isteği,
-Ağır coğrafi koşullar (iklimler,kıtlıklar vb),
-Kendi inanç ve yaşam tarzını başka toplumlara kabul ettirme isteği,
– Bağımsızlığın elde edilme isteği,
gibi bir çok nedeni olabilmektedir.
Bu uzun açılışı yapmamın sebebi ÇANAKKALE’ yi anlayabilmek ve anlatabilmek için bir zemin oluşması gerektiğidir. Aslında olaya şu cümlelerle başlayabilirdik.”1915 yılında Çanakkale ilimiz sınırlarındaki boğaza dayanan İngiltere önderliğindeki düşman donanması ve askerlerini geri püskürttük. Yurdu düşmana teslim etmedik. Askerlerimiz çok kahramanca çarpıştı. Ama binlercesi maalesef şehit oldu.” Gibi cümlelerle başlayıp şöyle de bitirebilirdik. 1915 de “Çanakkale Geçilmez” dedik ama maalesef 1918 de yurdumuzun her yerine düşmanın girişinin önüne geçemedik… Böyle bir anlatım Çanakkale’ye yakışmazdı.
Bu topraklarda doğan ve yaşayan bizler Çanakkale’de yazılan destanı yaşıyoruz. Çanakkale de belirlenen sadece Anadolunun ve bu coğrafya üzerinde yaşayan toplumun kaderi değildi. Dünya üzerindeki mazlum milletlerin sömürgeci ve kan emicilere karşı kazandıkları zaferin ve yakılan özgürlük meşalesinin aydınlığında ortaya çıkan milletlerin kaderiydi.
Anadolu olarak kazancımız o tarihte ülkenin dört bir yanından, her ırk ve dinden insanımızın canı pahasına bizlere hediyesi olan bugünlerin tapusuydu. İnsanlık olarak kazancımız ise o güne kadar yenilmez olarak dünyaya nam ve korku salan İngiliz ve öncülüğündeki emperyalist devletlern sömürge kardeşliğinin yenilmesiydi. Çanakkale geçilemedi Rus İmparatorluğu sona erdi. Böylece emperyal devletlerin sömürgesi olarak yaşayan toplumların uyanması, kaderlerini tayin etme istek ve bilinci doğarak insanlık tarihinde bir çığır açılmıştı. O yüzden Çanakkale sadece Çanakkale değildi…
Çanakkale savaşlarla dolu insanlık tarihinde sadece bizim için değil bütün insanlık için en anlamlı, en fedakar, en kahramanca ve en görkemli zaferlerden birisidir.
Dünyaya Çanakkale savunması ile var olduğunu, esaret altında yaşayamayacağını haykıran o insanların, o kuşakların torunlarıyız. Bugün zaferin 109.yılında gurur doluyuz,onur doluyuz,kıvanç ve iman doluyuz. Ve bu duygu ve düşüncelerle tekrar ve tekrar haykırıyoruz.
Ne mutlu bu topraklarda doğana,ne mutlu bu kahraman ecdadın nesli olana ve Ne Mutlu Türküm Diyene.
*
HÜSEYİN KANZA