Bugün farklı bir yazıyla çıktım karşınıza. Hayatın içinden, biraz da kendi özelimizden. Aslında bizi ortak paydada birleştiren sadece afetler değildir. Duygularımız da ortaktır. Severiz, kızar öfkeleniriz, güleriz, ağlarız, coşkuya kapılır ya da hüzünleniriz. Kendimizce yaşadığımız bu duygularımız, farklı zaman dilimlerinde farklı insanların duygularıyla kesişir. Bizi biz yapan duygularımız, anlam yüklediğimiz insanlar özelinde kendisini gösterir. O yüzden başkasında buluruz benliğimizi. Başkasında sever ve tanırız kendimizi.
Yaşam döngüsel midir çizgisel midir diye tartışa dursun düşünürler. Hızla akıp giden bir deryanın içerisinde herkes becerebildiği kadarını yaşıyor. Zaman ve mekan, şartlar ve içinde bulunduğumuz imkanların bize sunduğundan nasipleniyoruz. Ve herkes kendi yaşamıyla başka yaşamlara tanıklık ediyor. Bu tanıklık kimi zaman hoş kimi zaman da nahoş zamanlar tattırıyor bize. Ama ne yaşanırsa yaşansın, hareket olarak tanımladığımız zaman hiç durmadan akıp gitmeye devam ediyor.
TEBDİLİ KIYAFET…
Yaşam döngümüz içerisinde karşılaştığımız, etkileşim içerisinde olduğumuz o kadar çok insan var ki! Misafirdir, unuturuz birçoğunu. Ama bedensel olmasa da bizimle kalanlar, bizde iz bırakanlar da vardır. Bu insanlar özeldir ve bizim biz olmamızda etkin rol oynarlar. Hayatımıza giren her kişinin mutlaka bizim için bir anlamı ve görevi vardır diye düşünüyorum. O yüzden ben hep inanmışımdır ki Tanrı tebdili kıyafet gezer. Başkalarının suretinde, doğada, eşyada ve olaylarda gözükür ve dokunur hayatımıza. O yüzden hayat başlı başına bir mucize değil midir?
BEN DEDİĞİM SENLER…
Kültürel bir varlık olarak ihtiyaç duyduğumuz medeniyeti inşa etmek için kalabalıklar içerisinde bulunuruz. İnsan ve eşya kalabalığı. Kendi gerçekliğimizi ararız başka bedenlerde, eşya, şiir, film veya kitaplarda.“Biz” olmamızı sağlayan, hayatımızı dolduran ve her anımızda bizi yalnız bırakmayan “özel insanlar” vardır etrafımızda. Bizimle olması gerektiği için olanlardan değil, olmak istediği için olanlardan, hamurumuzun en önemli hammaddesi ‘sevgi’ yi hissettirip yaşamamıza vesile olan insanlardan…
Hayatımıza eşlik eden ve kendimizi seyrettiğimiz insanlar özelinde eşime seslenmek istiyorum. Benimle iyi-kötüyü, güzeli- çirkini yaşayan, hayatı deneyimleyen ve beni özelleyen eşime! Her yeni günümüz aslında bizlere verilen bir armağandır. Bu armağanı anlamlı kılan, değerlendiren, mutlulukla süsleyen insan sayısı o kadar azdır ki çevremizde. Her zaman veya mekanda bulamayız. Ancak Tanrı bu insanları saklar, saklar da en çok sevdiklerine verirmiş.
Seni tanımadan önce de hayatımın EN’leri vardı. En sevdiklerim, en beğendiklerim, en güzel bulduklarım, en özel hissettiklerim… Hayatıma girdiğin tarihten bu yana EN’lerim o kadar çoğaldı, o kadar arttı ve o kadar büyüdü ki, yetemez oldum. BEN oldum. Sonra SEN oldum. Katıştık BİZ oldum…
Bunları biliyorsun zaten. Yine de kelimelerle bana hâkim olan duygularımı yazayım, ifade edeyim istedim. Özel günler dediğimiz, başlangıçların, bitişlerin ve hatırlanışların yıldönümleri olan zamanlarda değil, sıradan hayatımda; yaşamı mucizelerle dolduran, sevgi katan, saygı katan, ışık saçan, olağan her şeyi olağanüstü yapan, mat renkleri canlandıran ve bütün günleri “ÖZEL” yapan insan oldun. Selamlarım olsun. Sevgilerim olsun. Ve de sana AŞK olsun…
Teşekkür ediyorum Hayat’a! Beni unutmadığı, beni bırakmadığı, beni sevdiği ve önem verdiği için! Seninle olduğum için. Benimle olduğun için.
Bizimle birlikte yaşayan, hayatımızın bir parçası olan oğullarıma, kızlarıma, anne-babaya, arkadaş, dost, akraba, içinde sevgi barındıran herkese diyorum ki: İyi ki var. İyi ki o bizim hayatımızda. İyi ki doğmuş, iyi ki yaşıyor ve bizi seviyor. Ve hayatında bize yer veriyor.
Eşime, yaşamının bundan sonraki döneminde sağlık, huzur ve mutluluk dolu zamanlar diliyorum. Bu zamanların isteklerin ve istediklerin ile birlikte dolu dolu geçmesini temenni ediyorum. BEN’ le yaşlan diliyorum. Hayatımda hep olasın diyorum. Beraberce nice mutlu yıllar diyorum. Her ne olursa olsun, her zaman ve her yerde yanında olduğumu bil istiyorum. Eşin…
Bugün size ortak olan duygularımızdan en önemlisi olan SAYGI ve bunun mütemmim cüz’ü olan SEVGİ penceresinden seslenmeye çalıştım. Aslında özel gibi görünen ama genel olan bir şeyden. Adresi farklı gibi gelse de aslında ortak adrese gönderilmiş bir mektup olarak değerlendirilmesi isteği ve afetsiz günler dileğiyle…
*
Hüseyin KANZA