Bir yıllık zaman diliminde belirlenmiş olan 365 günün bir tanesidir. Sıradan bir tarihtir. Ama artık bizim için çok acı hatıraları olan, toplum olarak uzun zamanlara yayılacak felaket izdüşümünün zamanıdır. Yaşadığımız büyük acılara sebep olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin tarihidir. Şubat ayındaki en soğuk günün, en karanlık gecenin ve en dramatik tiyatronun resmidir. 17 Agustos 1999 Marmara Depremini unutmayacağız derken, daha büyüğünün yaşandığı bir kaosun başlangıç tarihidir. Velhasıl fiziki unsurlarımızın yıkıntıları altında örselenmiş, paramparça edilmiş ruhlarımızın, spirütel inançlarımızın test edildiği tarihtir.
İnsan doğar, yaşar ve ölür. Eşyanın tabiatıdır bu. Başlayan her şey biter. Canlılık dönüşüme gebedir. Doğa dediğimiz içinde bulunduğumuz bu alem sürekli hareket ve dönüşüm içerisinde devinimi sürdürüyor. İnsan dediğimiz bizim neslimizden de önce bu böyleydi. Muhtemelen bizden sonra da böyle olacak. Bizden önce var olmuş olan binlerce tür nasıl kaybolup yeni türler ortaya çıktıysa, bizim için de süreç böyle işleyecektir.
Ancak insanı diğer canlılardan ayıran birtakım özellikleri vardır. Öleceğimizi biliriz mesela. Veya düşünür, planlarız. Hayal ederiz ve teknolojik aletler icat ederiz. Medeniyetler kurarız. Bütün bunları bilincimizle yaparız. Bilinç dediğimiz hazır paket program binlerce yılın bize kazandırdığı bir ödüldür. Bedeli bizden önceki atalarımız tarafından ödenmiş bir armağandır. Bu armağanı devreden çıkarttığımızda ilkelleşip, sıradanlaşıyoruz. İnsan denilen canlı bilincini kullanmadığı zaman doğadaki diğer canlılardan yani bitki ve hayvanlardan ne farkı kalır ki?
Doğanın yaşamından kaynaklı bir olayın, örneğin depremin bize afet olarak yansıması sizce normal mi? Bizden önce belirlenmiş ve belli bir sistem üzere çalışan bu düzeneğin bize zarar vermesi doğal mı? Bilincini kullanıyorsan HAYIR! İnsan gibi yaşamıyorsan EVET! O yüzden deriz ki İNSAN=BİLİNÇ…
Ne demek istediğime gelmeden önce hemşehrim ve bir büyüğüm olan Abdurrahman GÜNDOĞAN hocamın duygularına yer vermek istiyorum.
İki bin yirmi üç şubat gecesi
Tufan felaketi yaşayan bilir
Kitaplar yazılsa ciltler dolusu
Kopan kıyameti yaşayan bilir.
Şiddetli sarsıntı vurdu derinden
On bir il’i yıktı, söktü yerinden
Eş, dost, hısım haber yok birbirinden
O an felaketi yaşayan bilir.
Yakılan ağıtlar yereğimi dağlar
Feryat-figan, zar’da yaslıdır sağlar
Dostlar, Turan eller Türkiyem ağlar
Bu hal vaziyeti yaşayan bilir.
Evet, yaşayan bilir. Şairler, ozanlar, yazarlar duyguları kelime dediğimiz elbiselere giydirirler. Ve herkes kendi elbisesine, ölçüsüne ve kültürüne göre diker bu elbiseyi. Ve herkes kendince yaşar çilesini, kendince tutar yasını.
Çileler çekildi, izleri hala duruyor. Yaslar tutuldu yaşları kurumadı gözlerin. Ama hayat devam ediyor. Acıları taşıyamayız. Zaman en büyük ilaçtır yaralı gönüllere. Bizi bırakıp gitmişlerin arkasında yakılan ağıtlar, söylenen türkü ve yükselen nağmeler en büyük tesellimizdir. Lakin çizgisel mi döngüsel mi diye hala tartıştığımız ancak hiç durmadan dönen bir zamanın çarkları arasındaki yolculuğumuz devam ediyor.
Ders alalım yaşananlardan. Öğrenelim yanlışlarımızdan ve hatalarımızdan. 6 Şubat 2023 sadece kendisi olarak kalsın, türemesin ve çoğalmasın. Bize sürekli ağıtlar yakmak düşmesin. Ağıt yakmaktansa bilinçli bir yaşamı konuşalım. Aklımızın rehberliğinde güvenli alanları kuralım. Torunlarımıza acılarımız değil mutluluklarımızı miras bırakalım. Sıralı ölümleri çoğaltalım. Yaşamın bizden istediğini, doğanın bizden beklediğini yansıtalım yeryüzüne. Var olalım. Var olmak için bilincimizi kullanalım. Kötü ve çirkin hasletlerden uzak duralım. İnsanı sevelim, insanlık için enerjimizi harcayalım. Gerisi boş lakırtı…
6 Şubat 2023 felaketinde hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum.
Afetsiz günler dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA