Uzun bir tatilin ve ulusça kutladığımız bir bayramın ardından, afet ve acil durumlarla ilgili yazmak istemiyorum. Çünkü şu anda hepimizin haleti ruhiyesi farklı bir mecrada bulunuyor. Tatilin ve bayramın verdiği rehavet, yakınlarımızla geçirdiğimiz zamanın pozitif dalgaları ve biriktirdiğimiz güzel anılar… Bütün bunların yanında yaşadığımız -her türlü- hareketliliğin vücudumuz ve duygularımızda bıraktığı tatlı yorgunluk hissi…
Öyleyse hayatın içinden bir yazı olsun bugünkü yazımız.
“Dün gerçekleşmiş olabilecekken olmamış olan şeylere, bugün her zaman yeniden başlayabilirsiniz” der ünlü düşünür BUDA. Bu söz; içine doğduğumuz toplumun, zaman, mekân, aile ve çevresel koşulların, (üzerimizde) ne kadar etkili olursa olsun, -kendimizi- her zaman yeniden imar edebileceğimize işaret ettiğini düşünüyorum.
Peki buna neden gerek olsun ki?
Hayatla ilgili ön kabullerimiz çoktur. Bizden önce konulmuş kanun, örf, adet, gelenek ve görenek haline gelmiş bir sürü kurallarımız… Biz bu kuralların içine doğarız. Dilimiz, dinimiz, kültürümüz bizden önce belirlenmiş ve doğar doğmaz etrafımızı sarmalamıştır. Bizim için hazırlanmış hayatın anlam gömleğini hemen sırtımıza geçirirler. Bu giydirmeyi, içine fırlamış olduğumuz toplumdaki en yakınlarımız olan anne-babadan başlamak üzere akrabalarımız ile üyesi olduğumuz toplum ve toplumun imar etmiş olduğu kurumlar yapar. Onlar gibi olmamamızı isterler ve bunun için ellerinden geleni arkalarına koymazlar. Ne gariptir ki herkes elinden geleni yaparken, herkes de becerebildiği kadarını yaşar. Ve toplumun kabullerini sorgusuzca kabul edip hayatına uygulayabilenler toplumun saygın bir üyesi haline gelirken, sorgulayıp, karşı çıkanlar ise dışlanır.
Ne demek istiyorum?
Eski inançlarını değiştirmenin çok zor olduğunu, değişmeyen, dönüşemeyen, kişi ve toplumların kısır bir daire içerisinde dönüp duracağını, neyin doğru neyin yanlış, neyin güzel neyin çirkin, neyin iyi neyin kötü olduğu konusunda sorgulamadan itaat etmenin bize fayda sağlamayacağını, yargılamadan hüküm vermenin, doğduğumuzda giydirilen anlam gömleğini parçalamadan hayata kendi anlamımızı katamayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Neden değişmeliyiz? Neleri değiştirmeliyiz?
Anne ve babanız büyürken öğrendikleri ve doğru olarak düşündükleri her şeyi size yansıtmak isteyeceklerdir. Bu isteğin temelinde, kendileri büyürken maruz kaldıkları davranış kalıplarının doğru olduğuna duydukları inançtır. Bu yüzden bizlere kendi doğrularını aktarmak isterler. Çünkü bizim iyiliğimiz için yapabildikleri tek ve en iyi şey budur. Bu çemberin içerisinde, iyi-doğru diye bilinen bu paket programın içerisinde, hayatımızı etkileyecek olumlu ve olumsuz birçok kalıp yargı vardır. Çocukluğumuzdan beri size yüklenen bu kalıp yargılardan olumsuz birkaç tanesini yazayım mı?
-Sen yapamazsın, iyi biri değilsin,
-Sen hiçbir şeye yaramazsın, kötüsün,
-Sen evlenemezsin, çok şişmansın,
Sen adam olamazsın, gibi…
Onlarca olumsuzlanma yazabiliriz buraya. Etrafımızda bize ithafen sarf edilen bu cümlelerin birçoğu, hayatımızın içerisinde ruhumuza yapışır ve bizimle yaşamaya devam eder. Öyle ki; yakın çevremizden duyup aldığımız bu cümleler, hayatımızın amacına dönüşerek gerçekliğimiz haline gelir. Hayatımızı olumsuz etkiler ve bizi negatifleştirerek mutsuz eder. Değişimimiz ve dönüşümümüz adına en büyük engel haline gelen bu düşünce kalıpları, kişiliğimizi ve karakterimizi belirler.
Bize bunları söyleyen yakınlarımızın birçoğu kötü niyetli değildir. Ancak daha iyi ve doğrusunu yapma kapasiteleri yoktur. Yani bize bu olumsuz cümleleri sarf edenlerin iyi ya da kötü insan olduğunu söyleyemeyiz. “Hoca bildiğini okur” cümlesi bu açıdan ne kadar da anlamladır.
Öyleyse ne yapalım?
-Yukarıdaki olumsuz cümleleri olumluya çevirelim.
-Hırs ve öfkeden uzak duralım.
-Negatif kalıplardan ve düşüncelerden uzaklaşalım.
Unutmayalım ki sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Olumsuz düşüncelerden uzak durup yaşantımıza olumlu düşünceleri çağıralım. Bunları yaptığımızda hem kendi hem de çevrenizdeki insanların hayatında, çok büyük olumlu değişim ve dönüşümlere neden olacağızdır. Hepimiz bir çemberin içerisinde yaşıyoruz. Çemberin içerisindeki duygu ve düşüncelerimiz ne kadar pozitif olursa, yansımaları da o kadar güçlü olacaktır.
Olumsuz, negatif duygu ve düşüncelerden uzak; olumlu ve pozitif bir düşün dünyasında yaşamak dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA