İnsan toplumsal bir varlıktır. Var olduğu günden beri huzurlu ve güvenli yaşamanın yollarını aramış, bitmeyen bir süreç olan bu halini devam ettirmektedir. Yaşamını güven, huzur ve düzen içerisinde geçirmek isteyen insanoğlu, bunu sağlayabilmek için kendisine bir takım kurallar koymuştur. Bu kuralları dini, ahlaki ve hukuki kurallar olarak gruplamak mümkündür.
Bir toplumun koymuş olduğu kuralların uygulanmasını sağlayacak ilk sosyal ve önemli organ AİLE’dir. Ailenin birçok fonksiyonu vardır. Bunların başında yetiştirdiği insan gücüyle topluma hizmet etmenin yanında aile bireylerine mutluluk vermek gelir. Bir başka anlatımla aile, kişiye toplum tarafından verilecek rolleri yerine getiren, içinde bulunduğu toplumla barışık, toplum kurallarına sadık bir birey yetiştiren ilk ve en önemli mekanizmadır.
Toplum bireylerden ve bireylerin yetiştiği ailelerden oluşur. Varlığını geçmişinde sahip olduğu ve bugünde devam ettirdiği maddi ve manevi değerlere borçludur. Yeni kuşaklara sürekli aktarılarak devam eden bu değerler eğitim yoluyla hayat bulur. Bu aktarma, öğretme ve eğitme işini tabi ki öğretmenlerimiz yapar. Toplumun yapı taşı ailedir ancak aileyi şekillendiren de öğretmendir. Yani toplumumuzun mimarı öğretmenlerimizdir.
Ben bu eğitim ve öğretim sürecinin sadece afet kültürü kısmından bahsetmek istiyorum. Türk toplumunda maalesef güvenli yaşam kültürü yani genel anlamda afet kültürü eksiktir. Biliyoruz ki bir ülkenin en önemli gücü beşeri sermayesidir. Yani insandır. İnsanın çağın gereklerine ve evrensel gerçekler ışığında yetiştirilmemesi yaşanılan zamana, mekâna ve ortama yabancılaşmayı getirecektir. Bu durumda üretemeyen, ürettiği yaşam alanlarını yaşadığı coğrafyanın gerçekleriyle uyumlu hale getiremeyen insan/toplum afetleri yaşamaya, zarar görmeye, kayıp yaşamaya devam edecektir.
Afet ve Acil durumlarla ilgili eğitim ve öğretim neyi kapsamalıdır? Amacı, şekli ve usulü nasıl olmalıdır? Bu sorulara cevap verebilmek için bu kavramların gerçek manalarında ortak payda sağlanmalıdır. Öğrenme için hayat boyu davranışlarda meydana gelen değişikliklerdir diyebiliriz. Dolayısıyla öğrenmenin gerçekleşebilmesi için; bir davranış değişikliğinin olması, bu davranış değişikliğinin kalıcı hale gelmesi ve yaşantılar yoluyla hayat bulması beklenir.
Konumuzla ilgili eğitimin amacı, toplum özelinde insan davranışlarını değiştirme ve geliştirmeyi öncelemek olmalıdır. Toplumu oluşturan bireylere yönelik icra edilen eğitim ve öğretimin, afet ve acil durumlarla ilgili yanlış içselleştirilmiş davranış kalıplarının doğasını temel alacak süreçler üzerine inşa edilmesi şarttır. Aksi durum vakit kaybından başka bir çaba olamayacaktır. Çünkü bireyler bilgiyi çevreyle etkileşerek yapılandırır ve süreç içinde hem çevre hem de birey değişir.
Afet ve acil durum öncesi, sırası ve sonrasında bireylerin/toplumun öğrenme ürünü olarak ifade edilecek davranışlarının, nasıl ve hangi durumlarda ortaya çıktığının anlaşılması ve bu anlamda kapasite geliştirici eğitim öğretim etkinliklerinin gerçekleştirilmesi durumu da ayrıca incelenmesi gereken özel bir alandır. Zira öğrenmenin nasıl gerçekleştiği, afet ve acil durumlarla ilgili eğitim modellemesinde zihnin bilgiyi nasıl algıladığı ve anlamlandırdığı bu süreçteki en önemli husustur. Ancak böyle bir eğitim anlayışı toplumu afetlere karşı dirençli hale getirebilecektir. Unutulmamalıdır ki eğitimin en büyük amacı; yaşam için gerekli olan bilgileri öğrenmenin yanında, içselleşmesini sağlayarak hayatımıza katmak olmalıdır.
Öğrenme, olumlu yönde bir davranış değişikliği sağlayabileceği gibi olumsuz yönde bir davranış değişikliği de sağlayabilir. Zira insan davranışlarının nedeni ve kişiliğin gelişimi bireyin öğrenme tarihçesinden anlaşılabilmektedir. İnsanlar yaptıkları davranış sonucunda ödül ve ceza alma durumlarına bağlı olarak bir davranışı öğrenirler. Öğrenilen bu davranış pekiştirilmeye devam edildiğinde alışkanlık haline gelir ve kişiliğin bir parçasını oluşturur. Türkiye bu anlamda sorumsuzluğun cenneti haline gelmiştir.
Afet ve acil durumlarla ilgili toplumumuzda yapılan yanlış uygulama ve davranış alışkanlıklarının sonucu olarak bu anlamdaki öğretinin yanlış, eksik veya olumsuz yönde gelişmiş olduğunu varsayabilir miyiz? Kaldı ki yetişkinlerin bu anlamdaki alışkanlıklarını değiştirmek çok zor olsa gerektir. Afet temelli, güvenlik kültürlü bir nesil yetişmesi için bu eğitim ve öğretimi nereden başlatmamız gerekiyor? Hedef kitlemiz özellikle çocuklar, yeni nesil olmalıdır diye bir sonuç çıkarabilir miyiz?
Öyleyse şöyle bir varsayımda bulunabilir miyiz? Toplumun afetlere karşı direncinin artması yönündeki bilgilendirme ve farkındalık eğitimleri tabi ki ifade ettiğimiz üzere ailede başlar. Şöyle ki; çocukluğunda etik değerleri öğrenememiş bir kişinin, yetişkin olduğunda etik olmasını bekleyemezsiniz. Etik ilkeleri benimsememiş kişiler, bencil olup kendi menfaatlerini tüm değer yargılarının önünde görerek yaşamını sürdüren insandır. Ailede yetişen çocuk anne-babasını gözleyerek büyür. Yani ailenin değerleri yetişen çocuğun değerleri haline gelir ve bu durum nesilden nesile aktarılarak devam eder. Kültür haline gelen bu yaşam biçimi kanıksanır ve hayatın gerçeği haline dönerek içselleştirilir. Çünkü etik değerlere sahip olmayan bireylerin dünyasında Empati, Vicdan, Öz-kontrol, Saygı, İyi yüreklilik, Hoşgörü ve Adil olmak da bulunmayacaktır. Bu ilkelerin eksik olduğu bireylerin oluşturduğu toplum afet temelli bir yaşamı hayata geçiremeyecektir. Çünkü bu tip bireylere göre, ekolojik denge, diğer insanlar, kamu yararı, hak, hukuk vb. hal ve durumlar önemli olmayıp kendi kişisel çıkarlarını karşılayan davranış, doğru davranış olacaktır.
Bütün bunları biz öğretmenlerimizden öğreneceğiz. Tabi ki rehberimiz, ışığımız ve neslimizin devamının güvenliği öğretmenlerimiz olacaktır. Sadece öğretmenler günü olarak kabul edilen bu sembolik tarihte değil, her zaman anılması ve değerinin bilinmesi gereken bir camiadır eğitim öğretim camiası! Ama biz yine de bir vesile görelim bu özel tarihi ve öğretmenlerimizin gününü kutlayarak sevgi ve saygılarımızı bir kez daha onların insan aşkıyla atan kalplerine gönderip, ellerinden öpelim… Kutlu olsun!
Afetsiz günler dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA